Lima - Cusco uçuşu
Dünya yuvarlak… Artık Colomb’un söylediklerine inanıyorum. En son gördüğüm kara parçasını göreli 4 saat oldu. Hala deniz üzerinde gidiyoruz. Biraz korkuyorum...
Neyse… Saatler süren mavilik yerini bir yeşilliğe bıraktı. Ayaklarımın altı kaşınıyor artık. Uyuşmanın ötesinde bir şey bu. Çok oldu uçmaya başlayalı. Galiba 11 saattir havadayız…
Şimdi de yeşillik bitmiyor. 3 saattir de yeşillik üzerinde uçuyoruz. Bir film izlemiştim; insan vücuduna ufaltılarak bir denizaltı içinde bir adamı enjekte ediyorlardı. Bende şimdi bir uçak içinde Dünya’nın akciğerlerinde geziniyor gibi hissediyorum kendimi. Altımdaki Amazon ormanları bitmiyor. Biryandan bitmesinden çekiniyorum. Sigara içen bir insanı düşünüyorum. Ya biterse bu ormanlar…
Karlı dağlar başlıyor. Antları geçiyoruz. Galiba yaklaşıyoruz. Dağların etekleri hala yeşil. Ama zirveler çok dik. Alper’den daha dik ve daha keskin. Zaten her zaman kara da görülmüyor. Sis var. Çok. Hem de çok…
Şimdi anlıyorum 700 yıl boyunca neden bulunamadığını. Daha 1911 yılında yeniden keşfedilmedi mi? Daha çok merak ediyorum. Ama içimden acele etmek gelmiyor. Galiba rüyamın bitmesini itemiyorum Yavaş yavaş erişmek istiyorum Machu-Picchu’ye…
Geniş bir daire çizerek Lima havaalanına iniyoruz. Uzakta koyu bir mavilik var Pasifik okyanusun üzerinde. Dibini görecekmişim gibi kafamı pencereye yaslıyorum. Göremiyorum. 8.000 metrelik Peru çukur bu nasıl göreyim ki?
Son günlerde Lima hakkında okuduklarımdan şehrin pek de tekin olmamasının yanı sıra Cusco uçağımın birkaç saat sonra olmasını da bahane ederek Lima’ya şehri görmeye gitmeyeceğim. Havaalanında kalmaya karar veriyorum. Cusco biletim yok daha. Önce gidip onu almalıyım…
Burada hava sıcak. Kuzey yarım kürede kış iken kalkıp geldim buralara. Tekrar dağlara çıkacağımdan tedarikliyim. Ama herkes bana gülüyor gibi. Dağda kullanacağım montum var üzerimde. Etrafıma bakınıyorum. Kısa kollu, çiçekli gömleklerle dolaşan yarı çekik gözlü insanlar var etrafta. Bunlar Asyalı mı? Nereye geldim ki ben? Boyları da kısa.
Cusco uçak bileti satan yerel havayolunu buluyorum. Bu akşam yer yok denince, sabahlamak zorunda kalacağım havaalanında. Neyse hem uyku tulumum yanımda hem de yağmur geçirmez montum. Montumu yastık gibi kullanacağım.
“Ertesi gün öğlene doğru uçak var. 120$”diyor kız. Canım sıkılıyor. Havaalanı yerine Cosco sokaklarında vakit geçirmek isterken, hareket edemeden çok vakit kaybettiğimi düşünüyorum. Kız halimi anladı galiba! “Bir de TACA havayolunun bir uçuşu olmalı istersen ona bakalım” diyor.
Bakıyoruz Neyse buldum galiba, “Sabah 05:30’da ama” diyor kız. “Zaten burada yatacağım” diyorum. Gülüyor. 55 $ bir bilet alıyorum. Şaşırıyorum ucuzluğuna. Ben de ona gülümsüyorum.
Tüm gece yere serdiğim matın üzerinde uyudum. Bir uyanıp bir uyandım. Üşümedim neyse. Kimsede bir şey demedi. Her tarafım ağrıyor artık. 48 saattir yollardayım. Daha bitmedi. Hala yoldayım. Galiba istediğim oluyor. Acele etmeden Machu-Picchu’ya gideceğim
Saat 04:45. Kimseler yok 61 numaralı uçuş kapısında. Bir ben varım, birde bir kadın. Şişman. Elinde anneannemin filesinden var. Beyaz. Ama içinin yarısı dolu. İçinde Karpuz benzer bir meyve var. Saat 04:55oldu. 2 kişi daha geliyor. Saat 05:15. Gelen giden yok. Rötarlı kalkacak galiba bu uçak. Genelde uçuştan 30 dakika önce alırlardı uçağa.
Yer hostesi geliyor. Kapıyı açıyor. Arkama bakıyorum. 4 kişiyiz. “Herhalde” diyorum. “Başka bir yerden gelen uçağa bineceğiz”. Hostes “Buyurun” diyor. Yürüyoruz kapıya. Biri iteliyor beni. “Pardon” diyor. Yol veriyorum Elinde bir takım çantası olan bir musluk tamircisi galiba. Yürüyoruz…
Kız bu uçak diyor. “Neeee!” diyeceğim ama diyemiyorum Zira yorgunum. Uçağımız bir pırpır. 6 kişilik. Biri biraz önce bana omuz atan pilot, diğer 4 yolcu bir de ben. Yolculardan yaşlı olanın elinde bir kafes var. İçinde 2 tavuk. Uçağa biniyoruz. Pilot “Kemerlerinizi bağlayın” diyor…
Mister No’nun uçağı gibi. Hayır Mister No’un ki 4 kişilikti. Bu daha büyük. Şanslı sayıyorum kendimi. 6 kişi Cusco’ya doğru havalanıyoruz. Korkacağım ama halim yok, yorgunum.
Uyumuşum. Üşüyünce uyandım Bir yerden soğuk geliyor. Pencere açık. “Olamaz” diyeceğim. Oluyor. Pilot pencereyi açmış. Uçuyoruz…
Sis’e gireceğiz birazdan. Pilot pencereyi kapadı. Hepimiz montlarla oturuyoruz uçakta. Canım sigara içmek istiyor. Atlantik’i aşarken içmiştim. Arkada ki son 10 koltukta izin veriyorlardı. Ya şimdi izin istesem mi diye düşünüyorum. Uçağa bakıyorum. Zaten 1 sıra var arkamda. Ben ortadayım. Vazgeçiyorum…
Annemi hatırladım. Neden bilmiyorum.
Sise girmedik. Pilot biraz güneye, Arequipa’ya doğru yöneldi, oysa Cusco doğuda. Arequipa uçurumunu görebilir miyim diye bakıyorum aşağı. Aşağısı çok güzel. Dik zirvelere yaklaşıyoruz, her taraf yemyeşil ormanlık. Antların Batı kısımlarındayız. Gerçek doğa, Antların doğu kısımlarında olduğunu biliyorum. Bu gezimde göremeyeceğim. Planımda yok. Zamanım kısıtlı. Sadece Cusco, Machu-Picchu’ya, Titikaka gölü ve Nasca var. Buna şükür diyorum. Amazon başka sefere…
“Kemerleri bağlayın” diyor pilot. Çözmedim ki. “Ne çabuk geldik Cusco’ya?” diyeceğim, diyemiyorum. Yanımdakine bakıyorum, camide namaz kılmayı bilmeyip yanındakinden kopya çekmeye çalışanlar gibiyim. O da bağlı. Arkama bakmıyorum. Zaten baksam adamın ağzını göreceğim. Karnındaki kemeri değil. Koltuklar çok sıkışık. Ayaklarımı uzatacak yer yok. Dik oturuyoruz hepimiz.
Alçalmıyoruz ama hızımız azalıyor. Camdan bakınıyorum Karlı zirveler daha yukarılarda. Ama altımızdaki tepelerde çok aşağıda. Yere uzağız. Neden alçalmıyoruz ki?
Yanımdaki kadın kucağındaki sepetten bir şeyler çıkarıyor. Bir mısır koçanı çıktı sepetinden. Üzeri dolu. Mısır taneleri çok büyük, fındık gibi. Şaşırıyorum. Koçandan 3-4 tane koparıyor, atıyor ağzına. Koçanı sepetine geri koyuyor, daha da şaşırıyorum.
Bizim musluk tamircisi bir şeyler söyledi. Anlamadım. İspanyolca. Öğrenmek isterdim. Ne diye merak etsem mi diye düşündüm. Merak etmedim. Yere bakıyorum yer hala çok uzakta. En azından 500 metre aşağıda.
O da ne? Şıp diye birden altımızda bir yol belirdi. Nereden çıktı bu? Pilot frene bastı. Durduk… Önüme bakıyorum. Havaalanı 100 metre daha gidiyor Sonra? Sonrası yok. Ne yok? Yol da yok, havaalanı da yok. Tekrar uçurum. Korkacağım ama korkamıyorum. Koltuğuma yaslandım düşünüyorum. Ne işim var burada? Gülüyorum. Hoşuma gidiyor. Galiba başardım. Ant dağlarını binlerce tepesinden birisinin tepesinde bir 500 metrelik bir yol üzerine inmiş bir uçaktayım. Önümü görmedim ama eminim uçurum. Arkamı gördüm. Uçurumdu. Pilot iniyor aşağı, bir sigara yakıyor. Galiba benimde ihtiyacım var.
Ben de iniyorum. 2 tavuklu yaşlı amcam iniyor ve gidiyor sadece. Kaldık 5 kişi. Kimse konuşmuyor. Bende soru sormuyorum. Zaten İspanyolca da bilmiyorum. Onlarda bana burada ne işin var demiyorlar. Ara sıra birbirimize bakıyoruz.
Pilot ikinci sigarasını, birinci ile yakıyor. Ben daha birincisini bitirmedim. Camel içiyorum. Sert benimki. İkincisini içemem herhalde. Birileri geliyor karşıdaki kulübeden. Nasıl olacak ki diyorum. Binemezler ki! Yer yok.
Pilot da kımıldamıyor. Uçağın tekerlekleri tutan demirlere yaslanmış gelenlere bakıyor. Şişman kadınla orta yaşlı diğer erkek bir şeyler konuşuyorlar. Kafamı onlara çeviriyorum. Gelen 3 kişi… Uçakta tek koltuk boş.
Gelenler bir şeyler söylüyorlar pilota. Pilot ruhsuz. Anlamıyor gibi suratlarına bakıyor. Bize döndü. Bizi gösterip bir şeyler söyledi. Uçakta kalan 3 yolcu yan yana geldiler Bu sefer onlar bir şey söylüyorlar. Anlamıyorum. Keşke öğrenseydim İspanyolca.
Beni gösteriyor. Kafam karışıyor.
Pilot yanımıza geldi. Önce İspanyolca, sonra ruhsuz bir İngilizce ile 2 kişi daha alıp alamayacaklarını soruyor. “Yuh” diyeceğim diyemiyorum. İspanyolcasını bilmiyorum. Keşke öğrenseydim.
Kendi aralarında başlıyorlar konuşmaya. Galiba anlaştılar. Bana döndüler. Arka koltuğa geçip orada oturur musun dediler. “Neden?” demedim. Anlaştık. Şişman kadınla arkaya sıkıştık. Arkası, orta sıraya göre daha dar. Ortaya, 2 kişilik koltuğa 3 kişi oturdular. Öne ise bir kişi bindi. 6 kişilik uçakta 7 kişiyiz. Teki kaldı. Pilot bindi. Pervaneler çalıştı. Uçacağız. Önümüzdeki yol 100 metre. Sonra? Sonrası uçurum.
Uçak geri döndü olduğu yerde. Yol uzadı. Şimdi yol 300- 500 metre. Gaza basıyor ve gidiyoruz.
Biliyorum. Geldiğimiz yer bu yol. Sonu uçurum. Kalkacak mı uçak? Fazladan 1 kişi var…
Yol bitmek üzere. Korkacağım ama artık canım sıkıldı korkmaktan. Zırt pırt da korkulmaz ki canım. Yol bitiyor sadece birkaç 10 metre kaldı. Herkes sakin. Ben de. Ben sakin miyim?
Bilemedim.
Kalkıyor uçak. Düşmedik uçurumdan. Uçuyoruz. Cusco’ya mı? Gerçekten bilmiyorum… Bu 55 $’lık biletle daha kaç aktarma yapacağımızı göreceğim.
Hem uçuyoruz hem yükseliyoruz. Kimse konuşmuyor. Zaten konuşsak, ağzımızdan çıkacak kelimelere uçakta yer yok. Motor gürültüsünü içimde hissediyorum. Ses yalıtımı yok dedim içimden. Birden güldüm Ne ses yalıtımı mı? Motorun olduğuna dua etmeliyim. Etmedim. Tanrım, şimdi işi düştü de dua ediyor diye düşünür diye içimden geçirdim. İşim düşmediği bir anda dua etmeye söz verdim.
Yükseliyoruz hala. Sisli tepeler geride kaldı. Ama artık hiç düzlük görmüyorum. Bir sürü V yan yana konmuş gibi bir sürü VVVVV. Sanki doğada bir çocuk dağ çizmek istemişte çizmiş gibi. Tanrı çocuk mu acaba dedim. Korktum düşündüğümden. Ama hani korkmayacaktım artık? Kendime güvenmediğim anlarda korktuğumu hissettim.
Pilot bir şeyler söyledi yine. Hem anlamadım, hem de duymadım. Ne fark eder ki? Nasıl olsa hep birlikteyiz. Havada, “Cusco aşağıda inecekler atlasın.” diyecek hali yok ya. Uçak iner herhalde Cosco’ya. “Gelince anlarım” dedim.
Dağların ardında bir gizemli bahçe ile karşılaşıyorum. Yüzlerce ev. Binlerce çatı. Bir yavru, anasının kucağına saklanmış gibi. Dağların arasına saklanmış Cusco. Güneş tepede parlıyor. Hiç bulut yok etrafta. Çatılardan yansıyan parıltı gözlerimi kamaştırıyor. Bir meydan var evlerin ortasında. Meydanın ortasında da bir koca ağaç. Etrafta hiç ağaç yokken ne kadar büyük bir ağaç diye düşünüyorum. Uçak alçalmıyor. Zaten alçaktan gidiyor. Evler birkaç metre aşağıda gibi. Tur atmıyor havada. Bir önceki iniş gibi direkt ama bu sefer süzülerek Cusco havaalanına iniyor. Bizi karşılayan yok. Zaten fazladan 1 yolcu ile 6 yolcuyuz. Uçağın arkasına konan sırt çantamı alıyorum. Her tarafım gerçekten çok ağrıyor. Şimdi bir oda bulmalıyım. Aranacak halim yok. Ucuzuna sonra bakarım diyorum. Burada bir kaç gün kalmak istiyorum. Acele etmek istemiyorum Machu-Picchu için… Sonlanmasını istemiyorum hayallerimin.
3.600 metredeyiz. Bir trekking yolculuğu ile Machu-Picchu’ya gideceğim için 50 saattir kaybettiğim enerjiyi alacak kadar ve birazda oksijensizliğe alışacak kadar dinlemeliyim. Tüm Inka uygarlığının iç haberleşmesini sağlamak için yaratılmış, bir örümcek ağı gibi saran 6.000 km’lik yürüyüş yollarından, Cusco – Machu-Picchu arasındaki INKA YOLUN’ u bir INKA’lı gibi birkaç gün ve gece yürüyerek dağları tepeleri sırt çantam ile aşacağım.
Bir haberim var Machu-Picchu’ya… Ulaştırmalıyım. Ama şimdi uyumalıyım.
Aralık 2000